Taksim Taksim Toptan İç Savaşa mı? (I)

 

Ülkemiz, bir haftadır olağan dışı ve gerilim yüklü bir süreç yaşıyor.

 

Aşırı sol ve CHP tabanının öfke kustuğu, Ak Parti tabanının ise şaşkınlık, korku ve öfke içinde olan biteni izlediği, BDP ve MHP’nin ise kurumsal olarak daha sorumlu davranarak ‘bekle ve gör’ politikası uyguladığı bir korku tünelinden geçiyoruz...

 

Geçiriliyoruz..!

 

Geçiriliyoruz, çünkü hergün yüzlerce kişinin öldürüldüğü Suriye’yi görmezden gelen ABD ve Avrupa, mal bulmuş mağribi gibi bu olayın üstüne atladı. Çok şükür, bir kişinin dahi polis müdahalesiyle ölmediği bir olaya ‘Türk Baharı’ gazı veren batı, iğrenç yüzünü birkez daha gösterdi.

 

Zaten başka ne beklenebilirki onlardan? Saf ve ari olmak aynı şeydir ama saf olmak angutluklada aynı şey olabilir! Lütfen dikkat.

 

Taksim gezi parkındaki düzenlemeye karşı başlatılan eylemlerin bir anda bu noktalara varabilmesi, sadece bu olaya has etki ve tepkilerle açıklanamaz. Polisin sert müdahalesiyle, adeta zorla başlatılan sürecin faturasıda polise kesilemez. Zira, polisi sevk ve idare eden İstanbul’un yönetici erkinin bu olaydaki sorumluluğu, birinci dereceninde önündedir.

 

Bana göre, esas sorgulanması gereken buradaki aksama ve bu aksamanın nedenleridir.

 

Buradaki akıl tutulması ve herşeye biber gazıyla çözüm üretme kolaycılığını seçen mantık, bizlere adeta kahtı rical dönemlerini hatırlatıyor. Etrafı yakıp yıkan gruplara olan öfke ve kızgınlığımın gerip altüst ettiği sinir sistemi ve metobalizmamı, yıkılmışlığa uğratan esas sebep, siyasi erkin emrinde olan ve onu temsil eden bürokrasinin içine düştüğü akıl tutulması.

 

Bu beni adeta kahrediyor.

 

La havle vela kuvvete illa billah...

 

‘Lavlar saçan bir volkan ne susmuş ne sönmüşüm

Ben bir dava uğruna çılgınlara dönmüşüm’

 

Dizelerini kaleme alan Osman Yüksel Serdengeçti’nin ruh dünyasını anlayamayanların, bu olayların muhafazakar sağ üzerindeki etkilerini anlamlandırabilmeleri imkansız. Beylik laflarla çözüm olmayacağı gibi, toplumdan kopuk, kitabi sözlerde mevcut durumu resmetmekte yetersiz kalıyor.

 

Henri Barkey’in parmak bastığı acı gerçek beni çıldırtıyor. ‘Hükümetin krizi bu kadar kötü yönetmesi herkesi çok şaşırtıyor’ diyor Barkey. Demekki Ak Parti hükümetinin bu noktadan sonra, bu zaafiyetleri doğuran sebeplerin temeline inmesinin vakti gelmişte geçiyor bile. Her şeyi başbakandan bekleyen adamların koltuklarından kalkmasının vaktide...

 

Siyaseti yönetmek için ekonomik göstergeler sadece bir araçtır ama tek başına yeterli değildir. Ve siz eğer siyaseti yönetemiyorsanız ve geniş halk kitlelerine kendinizi anlatamıyorsanız... 

Müsaade edin lütfen..!

 

İşte bu olay daha kopmadan öngördüğüm ama yazmaya fırsat bulamadığım bu konuyla ilgili yazı, taslak olarak elimde patlamış durumda. 12 Mart’ta taslağa aldığım sosyal medyanın toplum üzerindeki etkilerinin, bunca örneğe rağmen hala yeterince ciddiye alınmaması ve sosyal medya hesaplarının kişi üzerine resmileşririlerek kontrol altına alınmaması, bizi olayların peşinden sürüklenmek zorunda bırakıyor.

 

Halbuki toplumları idare edenler, kitlelerin ortaya koyacağı tepkileri bekle gör yöntemi yerine, sorun ortaya çıkmadan öncü sinyallerini tespit edip, gerekli tedbirlerle yumuşak müdahale ile yönledirilip, yönetilmesi gerekmektedir.

 

Jop ve gaz, belki durumu idare etmektir ama yönetmek değildir. Yönetmek olsaydı şayet, bugün mahkemede hesap veren netekim paşa lakaplı Kenan Evren, sanık sandalyesinde olmazdı.

 

Söylenecek çok şey var aslında. Zamana yayarak ve sakin sakin öfkemize ve hislerimize teslim olmadan, elbette yazacağız bu konuyu. Kızgınlık ve öfkeyle hareket etmek olayı anlamamıza ve sağlıklı önlemler almamıza en büyük engeldir. Cep telefonum çaldığında arayan sevgili dostum, hep itidalli ve çok boyutlu perspektifiyle tanınan biri olmasına rağmen bizim mahalleden aldığı cevaplardan sıkılmış olarak beni aradı ve benim görüşlerimi merak ederken sağ duyulu bir bakış açısı aradığını söyledi. İçine düşürtüldüğümüz curcunadan ziyade onuda, verilen karşı tepkilerdeki kısırlık yormuştu.

 

Empati... Ne olur biraz empati.

 

Türkiye’yi, Sultan II. Mahmut’un yeniçeri kışlalarını topa tuttuğu tarihten sonraki en güçlü günlerine taşıyan siyasal erkin, bu olay karşısındaki tutumu yanlış. Hemde çok yanlış. Ayrıca oldukça tehlikelide.

 

Ha... Elbette bu şiddet olaylarını yapanların ve onları destekleyen CHP fırkasının vede arkalarındaki güç odaklarının suçlarını dillendirebilirsiniz. Peki, siz bu yapılardan topluma ve devlete-millete bir hayır gelmeyeceğini hala anlayamadıysanız ben, size daha ne diyeyim.

 

Siz şimdiye kadar herhangi bir sağ grubun, bir kaldırım taşını söktüğünü veya bir kamu ve esnaf malına zarar verdiğini gördünüz mü..? Göremezsiniz... Çünkü bu kitlelerin hepsi vatan perver insanlardan oluşur ve canlarını bu ülkenin yoluna feda etmeye hazırdırlar.

 

Bütün terörist fraksiyonlar ise sol kesimin bağrından doğmuştur. Böylelikle ülkemizde aslında varlığına ciddi manada ihtiyaç olan gerçek sol hareketlerin, gelişmesi engellenmiş ve kadük bırakılmıştır.

 

Derin dersler çıkartılması gereken bu kitlesel hareketler artık durmalıdır. Yoksa ülkemiz ciddi bir iç savaşın eşiğine sürüklenmek isteniyor. Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın mantığıyla hareket edilecek bir olayla karşı karşıya değiliz.

 

Bu konuya devam edeceğiz...

E mail:    HYPERLINK "mailto:akpinartahsin@hotmail.com" akpinartahsin@hotmail.com

Twitter: @akpinartahsin

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.