ttttttt

Gençliğimizde düşman kamplara mensup olsak da Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu ile aynı dergâhın çatısı altında zikir ederdik.

Çünkü ikimiz de aynı tecrübeleri yaşamış ve bunlardan dersler çıkarmıştık.

Çünkü aynı Allah'a ve Kitaba inanıyorduk ve aynı peygamberin ümmetiydik.

Toplum olarak;  bize zarar veren, kaynaşmamızı ve kucaklaşmamızı engelleyen en büyük nedeni yanlış bir düşünce kalıplarına sahip olmamıza bağlıyorum.

Belki de bizleri (çoğunluğu)''sürü'' olarak görenlerin bilinçli bir şekilde topluma empoze ettikleri bir şeydir.

Olaylara, fikirlere; bazılarınca yakıştırılan şablonlar ve sıfatlar çerçevesinde bakmak...

Bu düşünce tarzına göre; gri renkte olan bir şeye ''beyaz'' veya ''siyah'' denilmişse sen kalkıp da itiraz edemezsin.''Gri'' dir diyemezsin.

Egemenlerin kalıplarını bozduğun zaman seni harcarlar.

Mesela; Şeyhlik hakkında egemen zümrenin bir kalıbı var. Bu kalıba göre; şeyhler ''gerici''liği temsil ederler.''solcu'' ve ateistlere göre yine aynı belirleme Mevcuttur.

Biliyoruz ki Şeyh sıfatının ''güzellik, şıklık'' anlamına gelir. Tabii ki bu güzellik sadece fiziki manada değil, gönül güzelliğini ve düşünce güzelliğini ifade ederken birde manevi anlam taşır.

Bizim de ailece bir Şeyhimiz vardı. Allah rahmet eylesin. birkaç yıl önce dünyasını değişti, ebedi mekânına göç etti. Nur içinde yatsın.

Şeyhimizin adını ve hangi tarikatın sözcüsüydü onu burada açıklamayacağım.

Malatya'da ikamet ediyordu. Ortaokulda öğrenci iken birkaç kez annem, babam ve bazı akrabalarımla kendisini ziyaret etmek amacıyla Malatya'ya gittim.

Şeyhimin sohbetlerini dinledim. Birlikte Allahın adını anıp zikir ettim. Tesbih çektim.

Ara sıra dervişlerin ısrarı için çeşitli illere ve ilçelere ziyaretlerde bulunup, sohbet ve zikir halkaları oluştururdu. .Sohbetleri baldan tatlıydı.

Bölücü, ayırımcı değil, birleştiriciydi. Kürt olmasına rağmen milliyet ayrımı yapmazdı.

Sadece ve sadece Yüce Allah'ın emrettiklerini, Kuran'ı Kerim de yazılı olanları bir sohbet havasında dervişlerine ve sohbete katılanlara aktarırdı.

Oradaki dervişlerin içerisinde yaşça küçük olmam dolayısıyla ve zikirdeki coşkumdan dolayı beni bazen dizinin dibine çağırır hal ve hatırımı sorardı.

Sakal uzatmanın farz olmadığını söylerdi. Ve kendisi de sakal bırakmazdı.''sakal, keçide de var'' derdi.

Şeyhimin dergahına Türkiye'nin en ücra köşelerinden insanlar gelirdi. Her meslekten ve sosyal katmandan insanlar gelirdi.

Sivil polis de gelir, siyasetçi de gelirdi.

Derviş arkadaşlarımdan birkaçı halen aktif siyasette. Gerçi şeyhim siyasetten hiç bahsetmez ve sevmezdi.

O, çaresizlere çare bulmanın yollarını, dertlilere derman bulmanın yollarını işaret ederdi.

Şeyhimin hayır duasıyla Rahmetli Turgut Özal önce başbakan sonra da Cumhurbaşkanı oldu.

Elde edilen delillere ve şahsi fikrime göre karanlık yüzlü kesimlerin suikastına uğrayan Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu da şeyhimin dervişi idi.

Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu'nu şeyhim çok severdi.

Gençliğimizde birbirine düşman kamplarda yer almış olmamıza rağmen Muhsin başkanla aynı dergahın çatısı altında ''hu Allah'' diyerek zikir ettik.

Şeyhimiz bir birleştirici görevi görmüştü. Hain iç mihrakların karanlık senaryoları yüzünden birbirimize düşman edildiğimizi şeyhimiz sayesinde öğrenmiştik.

Tabii ki bu durum bazılarına ''garip'' gelecekti. ''Solcu,CHP'li ve APO'cu Abdulkadir şeyhe inanıyor, Faşist Muhsin Yazıcıoğlu ile birlikte zikir ediyor''(!?)

Bu iş hain iç mihrakların hoşuna gitmezdi. Şablonlarına ve kalıplarına çok tersti. Çünkü Onlara göre; 'bir solcu Allah'a ve dine hele hele şeyhe hiç inanmamalı''ydı.

Kalbinde gerçekten insanlık ve yaradan sevgisi olmayanlar haliyle bu durumu garipseyecektir.

Onlar;dünyaya ve olaylara at gözlükleriyle baktıkları için gençliklerinde birbirine düşman edilen iki insanın bir arada zikir edebileceğini kabullenemezler, anlayacak vizyona da sahip değildirler.

Şeyhimin sohbetlerinden ders almamış olsaydı belki de Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu, her türlü şer mihrakına karşı dik duramazdı.

O kadar insan tarafından sevilmezdi. Siyaset alanındaki mertlik ve dürüstlük abidesi sıfatını alamazdı.

Rahmetli Turgut Özal keza seçtiği hak yol sayesinde kalplerde yer etti.

O'nu fiziken yok edebildiler fakat manevi anlamda ebediyen gönüllerde yaşayacaktır.

Ve bugün halen aktif siyasete yer alan derviş ruhlu insanlar başarıdan başarıya koşuyor ve gönülleri fethediyor.

Derviş ruhlu siyasetçiler ve idareciler; halkı ''güdülmesi gereken bir koyun sürüsünden ibaret'' görenlerin halka ve memlekete yıllardır verdikleri zararın telafisiyle meşguller.

 

Kırılan kardeşlik ve birlik ruhunu yeniden diriltmekle meşguller.

 

Bu ruhun önünde hangi çılgın şer odağı durabilir.?

 

Varsın bazıları bana; kendilerince çeşitli etiketler yapıştırsınlar.

 

Varsın;''itirafçı'', ''hain'', ''JİTEMCİ'' desinler.

 

Ne mutlu ki; içlerindeki putları yıkanlara, dar kalıpları parçalayıp özgürleşenlere, ebedi huzura ve saadete inananlara...

 

Ne mutlu ki; Muhsin başkanlara ve O'nun derviş arkadaşlarına...Ruhun şad olsun reis…

 

 

  

Önceki ve Sonraki Yazılar