Türkiye’de İslâm’ı Yıkma Müslümanları Parçalama Planları

Küfür ve nifakın Türkiye Müslümanları hakkındaki gizli plan ve protokollerinin ana maddeleri şunlardı:

(1) Müslümanlık tamamen yıkılıp kazınmalıdır. Bu yapılamazsa geleneksel Ehl-i Sünnet İslamlığının yerine birçok reformcu Protestan Müslümanlıklar çıkartılmalıdır.

(2) Müslümanların birlik ve beraberlik olması küfür ve nifak için en büyük tehlike ve tehdittir. Ümmet birbirinden kopuk, birbiriyle uyuşmayan, birbiriyle az veya çok rekabet içinde olan hiziplere, gruplara, cemaatlere, fırkalara ayrılmalıdır.

(3) Türkiye'ye İslam tasavvuf ve tarikatlar yoluyla gelmiştir. İslam'ı ve Müslümanları yıkmak veya zayıflatmak için tasavvufu ya ortadan kaldırmak, yahut çığırından çıkartmak gerekir.

(4) Türkiye Müslümanları başsız, ruhanî lidersiz, İmamsız, Emîrsiz bırakılmalıdır.

(5) Ehl-i Sünneti yıkmak için reformculuk, dinde yenilik, dinde değişim, İslam Protestanlığı gibi cereyanlar açık veya gizli alabildiğine teşvik edilmelidir.

(6) Pakistan'dan kovulmuş Fazlurrahman'ın Tarihsellik Mezhebi Türkiye'de yayılmalıdır.

(7) Türkiye Müslümanları olabildiğince sekülerleştirilmelidir.

(8) Hindistan'da Ekber Şahın Din-i İlahî adında yeni bir din çıkartması gibi bizde de Kemalizm ideolojisi ile İslam'ı karıştırarak "hybrid" yeni bir İslam çıkartılmalıdır.

Küfür ve nifak bu konularda başarılı oldu mu?.. Bu sorunun cevabını vermek için Müslümanların haline bakmak yeterlidir.

Mardin'de 2004'te tarihî Kasımiye medresesinde yapılan Dinlerarası Diyalog etkinliklerine bakalım:

Çeşitli Hıristiyan kiliselere mensup kara libaslı papazlar... Diyanet'in resmî bir müftüsü...Hep birlikte toplantılar yapılıyor, Diyalog tebliğleri sunuluyor... Medresenin avlusunda havuz üzerine tahtadan derme çatma bir Diyalog köprüsü yapılmıştır... Çanlar çalıyor, ezanlar okunuyor ve papazlarla Diyanet müftüsü bu köprünün üzerinden tantana ile geçiyor. İşte üç ibrahimî dinin mensupları böyle hep birlikte cümbür cemaat Cennet'e girecekmiş...

Böyle bir şeye Mustafa Kemal rejimi bile izin vermezdi... Ecevit rejimi bile izin vermezdi...

Ümmet bir sürü hizbe, fırkaya, cemaate, gruba ayrılmış kopukluk son haddine varmış. Tartışmalar almış yürümüş. Sünnî kökenli bazı gençler mut'a nikahı yapar olmuş. Bir ilahiyatçı, faize bile fetva vermiş. Başka bir ilahiyatçı İslam'da ve Kur'anda tesettür yoktur diyor.

Hattâ bir ara yirmi kişilik bir komisyon kurulmuş ve "Hadîs Ayıklamaları" faaliyeti başlatılmıştı.

En hassas dinî konular ayağa düşürülmüş, mıncıklanmış...

Azılı Farmason, Rafızî, taqiyyeci, ihtilalci, bulaşık ve bulanık Afganî Müslümanlara kurtarıcı ve önder olarak gösterilmiş...

Elifi görse mertek sanan cahillere işte Kur'an, meal ve tercümelerini okuyun ve içtihat yapın denmiş.

Vehhabîler avaz avaz haykırıyor: Tasavvuf ve tarikat şirktir, küfürdür, tarikat evliyası evliyauşşeytandır diye...

Fazlurrahmancılar nice Kur'an ayeti ve sahih hadisteki hükümler tarihseldir, bugün geçerli değildir propagandası yapıyor.

İslam Şinasi kitabında "Allah gerçek bir Janus'tur" diyerek açık bir şekilde küfre düşmüş olan bir İranlı yazar büyük İslam mütefekkiri ilan edilmiş, kitapları kapış kapış satılıyor ve okunuyor.

Beş vakit namaz terk edilmiş, Müslümanların bir kısmı şehvetlerine uymuş.

Diyanet'e 13 bin kadın müftü yardımcısı, vaize, kadın hoca tayin edilmiş.

Büyük bir vilayetimizin kadın müftü yardımcısı, Buharî'de geçen sahih bir hadîs için "Peygambere söyletmişler..." tabirini kullandı.

Ehl-i Sünnete uymayan bozuk inanç, fikir ve görüşleri yaymak için milyonlarca liralık telif ücretleri dağıtıldı...

Bu işlerin en kötü tarafı milyonlarca Müslümanın durumdan haberdar olmaması, tepki göstermemesidir.

Dini bozma, Müslümanları paramparça etme, yeni bir İslam Protestanlığı cereyanı başlatma faaliyetlerine paralel olarak İslamî kesimde kokuşma ve ahlakî bozukluk da artmıştır.

Bütün bu bozukluklar nasıl düzelecek?

Ümmet-i Muhammed nasıl derlenip toparlanacak?

Müslümanlar arasında birlik ve beraberlik nasıl kurulacak?

Bid'atlerle nasıl mücadele edilecek?

Din ticaretine ve sömürüsüne nasıl engel olunacak?

Müslüman halk nasıl aydınlatılacak ve toparlanacak?..

Müslümanların dertleri ve problemleri çok büyük.

Onların kaçta kaçı bunun farkında?

Çare ve çözümler neler?

* (İkinci yazı)

Camiler Cazibe Merkezi Olmalıdır

Camiler, hiç olmazsa büyük camiler birer cazibe merkezi olmalıdır.

Bu cazibeyi oluşturacak kimseler imamlar, müezzinler ve vaizlerdir.

İsterseniz önce müezzinlerden başlayalım:

Şehrin büyük camilerinden biri, öğle vaktine yakın... Halk akın akın camiye geliyor. Namaz kılmayanlardan, gayr-i Müslimlerden de o civara gelip camiye girmeyenler var. Bir kenara çekilmişler ezanı bekliyorlar.

Vakit giriyor ve ezan başlıyor. Ya Rabbi o ne ses!.. Müslümanlar da huşu içinde dinliyor, gayr-i müslimler de.Civardan geçen turistlerin çoğu ezana hayran kalıyor.

İlk sünnet kılındıktan sonra farz başlıyor. İmamın sarığı cübbesi harikulade. Şam'da din tahsili yapmış, Heidelberg'te felsefe okumuş alim ve fazıl bir zat. Büyük bir mürşid-i kâmilin halifesi. Namaz büyük bir vecd ve dinî heyecan içinde kılındıktan sonra Osmanlı usulü tesbihat yapılıyor, dua ediliyor. Ardından öyle bir Kur'an tilaveti oluyor ki, cemaatten bazıları ağlamaya başlıyor.

Bu imam ilmiyle, irfanıyla, Şeriat ve Tarikat tarafıyla, ahlak ve faziletiyle gençliği, okumuşları, halkı camiye cezb etmektedir, çekmektedir.

Pazar günü öğle namazından sonra aynı camide vaaz veriliyor. Konuşan zat büyük bir hatip. Cami hınca hınç dolu. Hatip efendi hem güzel konuşuyor, hem de ilim ve hikmet bakımından çok dolu bir zat. Dinleyenlerdeki ilgi, heyecan, dikkat son haddinde. Herkes dünyayı, işini, şahsî dertlerini ve meşguliyetlerini unutmuş onu dinliyor. Vaiz efendi müjdeliyor, uyarıyor, korkutuyor.

Evet şehre böyle müezzinler, böyle imamlar, böyle vaiz ve hatipler lazımdır.

Camiler namaz kılma ve kıldırma mekanları değildir sadece.

İmamlar sadece namaz kıldırma memurları değildir.

Camiler ilim ve irfan merkezleri olması gerekir.

İslamî aşk ve heyecan olmalıdır o mekanlarda.

Namaz vakitlerinde başta gençlik olmak üzere halk fevc fevc camilere seğirtmelidir.

Bu zamane İslamcıları camileri terk etmiş, camisiz kurtuluş hareketleri yapıyor. Camisiz kurtuluş olmaz.

Yakın tarihimizden bir örnek vereyim:

Fatih'te İskender Paşa Camii küçük bir mâbetti. Ülkenin her yerine oradan ışık saçılıyordu. O caminin İslamî uyanış hareketinde büyük rolü olmuştur. Çünkü mihrabında Tarikat-ı aliye-i Nakşibendiye meşayih-i kiramından merhum Şeyh Mehmed Zâhid Efendi hazretleri imamlık yapıyordu.O zatın İslamî bir cazibesi vardı. Nice genç, nice aydın, nice politikacı oraya koşuyordu. Zâhid Efendinin imamı bulunduğu İskenderPaşa Camii câzibe merkezi olmuştu.

İstanbul'daki üç bin caminin, yurt çapındaki seksen bin caminin hepsi böyle olamaz ama yeterli sayıda camimiz böyle olmalıdır.

Camisiz, namazsız, ilimsiz, irfansız, aşksız, şevksiz kurtuluş olmaz, toparlanma olmaz, izzet ve felah olmaz.

Önceki ve Sonraki Yazılar