Türkiye'yi gerçekten 'Güzel ve yalnız ülkem' konumuna düşürmeyelim...

Petrol Irak'ta, Suudi Arabistan'da, İran'da çıktığı zaman diktatörleri, teokratik rejimleri, sosyal ve hukuki adaletsizlikleri fonluyor. Aynı petrol Amerika'da, Norveç'te, İskoçya'da çıktığı zaman da, demokrasiyi, refahı ve gelişmişliği fonluyor.
Burada sihirli kriter "Demokrasi" dir.
Bazıları gelişmemişliği "Din" e bağlarlar.
Örneğin Dubai'nin gelişmişliğinin kaynağındaki "Vizyon" öğesi unutulur.
Gazete manşetlerindeki ve köşelerindeki gerginliğe kapılmış olan bizlerin, arada bir kendi yerimizin nerede olduğunu da düşünmemiz gerekiyor.
Kötümser olmamız için de iyimser olmak için de, sayısız gerekçeler üretebiliriz.
Tartışmalı bir demokrasimiz var. Laikliğimizi de toplumsal bir asgari müşterek çizgisine oturtamadık.
Ayrıca demokrasimizde "Kuvvetler Ayrılığı"nı gerçekleştirmek yerine "Hangi kuvvet hangisini yener" tartışmalarını yaşıyoruz.
Ama hiç unutmayalım ki her açıdan "Gelişmiş Dünya" ya daha yakın ve coğrafyamızdaki çoğu ülkeden daha yatkınız.
Eksiklerimizi açıkça sergiliyoruz. Kendimizi eleştirebiliyoruz.
Her şeye rağmen "Hukukun Üstünlüğü" nün kaçınılmazlığı, bilinç altımızda olsa da var.
Üstelik bu hukuk "Dünyevi" bir hukuk. Yasalarımızın kaynağında insan var.

Ne oluyoruz?
Bazıları "İran mı, yoksa Malezya oluyoruz" deseler de, toplumsal bilincimizde İngiltere veya İsveç gibi olmak hedefi var.
Demokrasimizde eksik olan "Sivillik" öğesi de giderek güçleniyor.
Müdahalelerle demokrasiyi askıya alan askerler de eskisi gibi değil artık.
Dünyanın Soğuk Savaş'ı geride bıraktığını onlar da biliyor.
Bu yeni dünyada her ülke kendine ve kendi halkına güvenmek zorunda.
Askeri gücü tüm dünyayı titreten, teknolojisi uzayı fetheden Sovyetler Birliği, bir anda, silah patlamadan çöküp dağıldı.
Saddam Irak'ı 1990'larda dünyanın en güçlü ordularından birine sahipti.
Kendi halkını yok sayan, demokrasiyi rejimin tehdidi olarak gören rejimlerin nasıl çöküp parçalandıklarını hepimiz canlı yayınlarda izlemedik mi?
Soğuk Savaş döneminde hukukçularımız askeri darbelere "El cevap: Meşrudur" diye fetva verirlerdi. Blok patronu Amerika da "Bizim çocuklar yine darbe yapmış" diyerek bakardı olaya.
Ama şimdi durum farklı.

Durum değişti
Yargıçlarımızın her kararı, her gün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde yargılanıyor.
Toplum "Dünyalı" olmanın erdemini anladı.
Ekonominin evrensel kurallarını uyguladığımız zaman ülkede yokluk, karaborsa, döviz krizi olmayacağını anladık.
- Arz-talep dengesini bozmayacaksın. Fiyatları sübvansiyone etmeyeceksin.
Şimdi sıra demokrasinin evrensel kurallarını eksiksiz uygulamamıza geldi.
- Ekonomide olduğu gibi siyasette de serbest rekabeti koruyacaksın.
- Temsili demokrasiyi yok sayıp, "Oligarşik demokrasi" denemelerine girişmeyeceksin.
- İktidarların seçimle gelip, seçimle gitmelerine alışacaksın.
Daha düne kadar "Demir Perde ülkeleri" diye bilinen Romanya'dan, Polonya'dan, Macaristan'dan ve hatta Bulgaristan'dan demokrasi konusunda daha geri düzeye düşmeyeceksin.
Ulusal geliri 1 trilyon dolara, dış ticaret hacmi 350 milyar dolara yaklaşmış, büyük, güçlü, önemli Türkiye'yi "Güzel ve yalnız ülkem" konumuna düşürmeyeceksin.
Bu sadece siyasetçilerin sorumlu olmasını gerektirmiyor ki.
Askerler de, yargıçlar da, profesörler de, gazeteciler de sorumlu olmak zorundalar.

Önceki ve Sonraki Yazılar