Uzakta tam tam sesleri

Gazetenin yayın yönetmeni de olan yazarının Hürriyet'in üçüncü sayfasına iç sayfalardan yazar atandığına dair müjdesini okurken, "Bazı gazetecilerin meslektaşları için tasfiye çığlıkları attığı günlerde..." cümlesiyle karşılaştım. O anda telefon çaldı. Sabah saatlerinin vazgeçilmez telefon konuğu dostumdu arayan. "Grubun tasfiye tarihini çok kısa geçmişsin" deyiverdi.

Doğru. 2001 mart ayında Türkiye'de Hüsamettin Özkan ve yakın mesai arkadaşlarının bundan böyle siyasette daha etkili olacakları varsayımıyla yapılan tasfiyede, Doğan Grubu'ndan pek çok sayıda yazar ve yöneticiye kapı gösterilmişti.

Ben onlardan pek azının isimlerine yer verdim dün: Milliyet'ten Umur Talu, Nilgün Cerrahoğlu ve Şahin Alpay'ın, Hürriyet'ten ise Seçkin Türesay, Zeynep Atikkan ve Oya Berberoğlu'nun... Dostumun hatırlatması yerinde; aynı günlerde Doğan Heper, Yalçın Doğan, Duygu Asena, Zeynep Oral, Yalım Eralp, Bedri Koraman ve Turhan Selçuk Milliyet'ten, Ege Cansen, Pınar Türenç ve Kurthan Fişek de Hürriyet'ten kovulmuştu.

O zaman bu meslektaşlarımızın gazeteleriyle ilişkilerinin kesilmesini Yeni Şafak ve ben bayağı dert edinmiştik. Hürriyet ve Milliyet, yanlış hatırlamıyorsam, yıllardır birlikte oldukları isimleri artık okuyamayacaklarını okurlarına küçük bir haberle bile duyurmamıştı.

Yukarıda verdiğim isimlerden bazıları 'Hüsamettin Özkan'a endeksli siyaset projesi' suya düştükten sonra, ancak o zaman, grupla yeniden irtibat kurabildiler.

Hürriyet'in tasfiye ettiklerini hiçbir gazete kendi kadrosuna katamadı.

Şimdi zeytinyağı gibi üste çıkmaya, "Tasfiye istiyor namussuzlar" diye etrafa saldırmalarına bakmayın, medyada her fırsatta 'tasfiye' kılıcını kullanan bir gruptan ve yöneticilerinden söz ediyoruz. Grup 'tasfiye' konusunda olağanüstü beceriklidir.

Diğer isimleri hatırlatmak için arayan dostuma, içini iyi bildiği Doğan Grubu'ndaki son düzenlemeyi nasıl değerlendirdiğini de sormadan edemedim. Zafer Mutlu'nun ipleri eline alması, onun en güvendiği insanlardan birini Milliyet'in, diğerini Vatan'ın başına getirmesi... Yılmaz Özdil'in Hürriyet'in üçüncü sayfasına taşınması...

"Hayli uzun bir istişare sonucunda grubun patronları (Aydın Doğan, kızları ve damadı) önceleri en aykırı görünen yöntemi seçmiş olmalı... Önlerinde iki seçenek vardı, bunlardan en zorunu..."

Dostuma göre, en yakınlarının bile kendisine "Teslim oldu" diye serzenişte bulunacağı bir seçenek olarak sunuldu ilk tercih... 'Tasfiye' söylentilerini bizzat grubun yaygınlaştırmasıyla sağlandı bu algılama. “Patron çok satan gazetesinin yöneticisini görevden almanın başka maliyetleri olabileceğini de düşünmüştür” dedi dostum.

İkinci seçenek ne? “Birinci seçenek ve türevleri devre dışı bırakılınca savaşmaktan başka bir yöntem kalmıyor ki... Herhalde birileri, 'Yargıda dostlarımız var, çözeriz' demiştir; bir başkası 'Zaten asker de bizlerin kalmamızı ister, onlardan da destek görürüz' diye lâfı daha öteye taşımıştır... Patron ve çevresi de, 'Öyleyse vuruşalım' noktasına gelmiştir...” Dostumun tahmini bu yolda...

Özetini vereyim: Grup iktidarla savaş kararı almış, saflar da buna göre yeniden dizayn ediliyormuş...

Güldüğümü telefonda bile fark edince durdu...

Uzan Grubu'nun sonunu getiren olaylar başladığında yaşananlar aklıma geldiği için gülmüştüm. Malezya'yı da içeren bir gezinin ilk durağı olarak Pakistan'daydık. "Kepez ve Çukurova hisselerine el kondu" haberi geldiğinde, Uzanlar'ın gazetesini Ankara'da temsil eden meslektaş, gelişmeyi iktidarla irtibatlamış, "Yargıdan döner" demişti.

Gezisini izlediğimiz Başbakan Tayyip Erdoğan'ın böyle bir gelişmeden haberi bile yoktu; ilk bizden duydu. Etraftakilere, "Bu bir devlet operasyonu" demiştim o akşam, ardından tezimi yazdım da...

Cem Uzan'a, yakınındakiler, “Merak etme patron, yanlışlık yargıdan döner; asker de müsaade etmez zaten” demişlerdi. Bıçak kemiğe dayandığında, Cem Uzan'ın “Hani asker müdahale edecekti?” çağrısına, kendisine sürekli “Merak etme” diyenlerin şu cevabı verdiği söylenir: “Takvimler uyuşmadı.”

Dün gazeteler, “Babası ve kardeşinden sonra Cem Uzan da Türkiye'den kaçtı” haberini veriyordu.

Eh, 'devlet operasyonu' denen işte böyle bir şey...

Bizim devlet birilerinin güçlenip palazlanmasına uzun bir süre yol verir, ufak tefek hatalarına göz yumar. Hata yapmayanlar palazlanıp gürbüzleşemez zaten... Ancak, büyüklük sistemi 'tehdit' eder ve güç kullananlar 'harcanabilir' hale gelirse, ipi çekmekte tereddüt etmez aynı devlet...

Yukarıdaki cümleyi yazarken bir yandan da parmaklarımla bildiğim örnekleri sayıyorum. Örnek çok... Bizde tarih bu yüzden sürekli tekerrür ediyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.