Yarı final maçında Almanlar Türkleşmişti...

Tahran'daydık. Bir grup Türk gazeteci İran'ın başkentinde geziyor, konuşuyor, gözlemler yapıyorduk.
Grup ikiye ayrılmıştı.
Biz otel lobisinde diğer grubun gelmesini beklemekteydik. Önemli bir kişiyle topluca görüşecektik.
Azeri kökenli rehberimiz telaş içinde yanımıza geldi. Diğer grubun gecikeceğini söyledi.
- Tesadüf olmuş, dedi.
Azeri lehçesinde "Tesadüf" meğerse dilimizdeki "Kaza" anlamına geliyormuş.
Diğer grubun bindiği aracın bir kaza yaptığını böyle öğrendik. Bereket önemsiz bir kazaydı bu... Kısa süre sonra arkadaşlarımız da geldiler.
Önceki akşam Türkiye ile Almanya milli takımlarının maçını izlerken, hep "kaza" ile "tesadüf" arasındaki ilişkileri düşündüm.
Açıkçası bizim takım işi ne "mucize"lere ne de "tesadüf"lere bırakmıştı.
Her oyuncu hem gayretli, hem bilinçliydi.
Başarı ölçüsünün "gol atmak" olduğunu biliyorlardı. Nitekim iki golde de, futbol mesleğinin bütün hünerleri sergilendi. Kafa ile ayak arasındaki işbirliğinin en iyi örnekleriydi bizim gollerimiz.

Kimse 'Mucize' diyemez
Buna karşı Almanlar, sanki bundan önceki maçlarla yaratılan imajımıza sahip çıkmışlardı.
Gol yemeden gol atmadılar.
Bizim takımın boş bıraktığı alanlardan atak yaparak kaza golleri attılar.
Galibiyet golünü 90'ıncı dakikada atarak sonucu tesadüfe bırakmadılar.
Acaba hep bu son maçtaki gibi baştan sona bilinçle oynasaydık, yarı finale kadar gelebilir miydik?
Neticede elenen takımlar, mesela Hollanda hep böyle oynamıyor muydu?
Ama biliyoruz ki, Türk Milli Takımı, bundan sonraki bütün maçlarını böyle oynarsa, sonunda mutlaka Avrupa şampiyonu da, dünya şampiyonu da olur.
Kimse bizim galibiyetlerimize "Mucize" demez.
Sürekli tesadüflere bel bağlamayız.
Eleniriz ya da elenmeyiz.
Ama hep başarıyı son dakika gollerine bırakmayız.
Türkiye-Almanya karşılaşmasının bende yarattığı ilk izlenim buydu.

Fatih Terim olayı
Bir de genel olarak "Fatih Terim Olayı"na bakışımıza değinmek gereğini hissediyorum.
Bu toplumda başarılı olmak, sivrilmek, farklılık böylesine yaygın öfkeye neden oluyorsa, bunda bir yanlışlık yok mudur?
"Nefret Listeleri" ne konu olmak, sonunda başarılı insanları "keşke sıradan olsaydım" benzeri pişmanlıklara yönlendirmez mi?
"Türk Cehennemi" fıkrasını hatırlamıyor musunuz?
Çeşitli milletlerden insanların kazanlarda kaynatıldığı cehennemlerde, zebaniler kazandan çıkmaya çalışanların başlarına vurup, onların tepelerinde duruyorlarmış.
Türklerin kaynatıldığı kazanların başında ise zebaniler yokmuş.
Çünkü Türkler dışarı çıkmaya çalışan diğer Türkleri ayaklarından kazana geri çekiyorlarmış.
Kamu görevi alan, hizmet etmeye çalışan veya yaşamın herhangi bir alanında başarılı olan insanlara karşı biraz daha insaflı davranmayı artık denemeliyiz.
İdam edip sonra isimlerini havaalanlarına, bulvarlara verdiğimiz insanlar var.
"Vatan haini" ilan edip şimdi de "Milli şair" diye kutsadığımız edebiyatçılarımız yok mu?
Medyatik linçlere konu ettiğimiz nice değerli insanı hatırlayalım.
Fatih Terim'e teşekkür borçlu değil miyiz?

Önceki ve Sonraki Yazılar