“Yükü çeken manda, sesi çıkan kağnı…”

Bir düşünürün sözlerini hatırlıyorum, diyor ki; “ Zengin öksürse boğazını temizledi derler. Fakir öksürse verem derler. Zengin takla atsa ayağı sürçtü derler, fakir ayağı sürçse takla attı derler. Krala hizmetçilik verirseniz o artık kral gibi düşünmeyi bırakıp hizmetçi gibi düşünmeye başlar, hizmetçiye de kral rolünü verirseniz o da bundan sonra kral gibi düşünmeye başlar…” Buradaki maksat zengin fakir meselesi değil… Genel bir misaldir aslında…

Hayatımıza yansıyan gerçekler bunlar…

 

Bakıyorsunuz, bir makam ve mevkiye getirilen insanın yürüyüşü bile değişiyor… Salt yürüyüşü mü elbette hayır…Konuşması, gülmesi oturup kalkması…Hepsi değişiyor… Özellikle de eski arkadaşlarını umursamaması… Hatta görüyor görmezden geliyor… İşte bu en bariz örneklerden birisidir… Bu tavıra sonradan görme mi denir, yoksa adam olamamazlık mı, bilemem... Benim bildiğim bir şey var o da genelde böyle olmasıdır…

 

Ne olmalı ne olmamalı, bunu tartışacak değilim… Ancak unvanlı da olsa unvansız da olsa insan değişmemeli… Değişenler sadece “görevler” olmalı… Hani bir türkü var ya “Yüce dağ başında yağan kar idim, yağdı yağmur esti boran eridim. Evvel sevdiceğin ben idim. Şimdi uzaklardan bakan ben oldum…” Hah işte bu... İnsanların eline hak etmedikleri değer verilirse önce sevdiceklerini yani eski dostlarını unuturlar…

 

Eskiden papucu yoktur giymeye, şimdi bakarsınız makam arabası beğenmez olur… Baştan da söyledim ya, tartışma konusu açma derdinde değilim... Amacım sadece ortak bir derdi “dillendirmek” o kadar... Yani niyetim ortalığı “yellendirmek” değil... Zaten, yel esince ilk havaya uçacak olanlar “tozlar” ve “yapraklar”dır, “inciler” değil… Bilirsiniz Cenap Şahabettin"in bir sözü vardır, der ki; “Yükü çeken mandanın sesi çıkmaz da, kağnı gıcırdar…” Değerli olan incilerdir… Böyle şeyler karşısında kımıldamaz da hemen ayağı yerden kesilen daha çok hafif şeyler olur… Yük çeken misali…

 

Her daim gönül zenginliğinden söz eder dururuz… Ederiz de bir türlü gönülleri ayak altında kalmaktan da kurtaramayız… Biz ne yazsak ne etsek de bu anlattıklarımız adamına göre değişiyor tabi... Nefis işte…Başka ne dersiniz… Bazen kurtaramıyor insan kendini… Tıpkı denizde ayağın altından kumların çekilmesi gibi… Ben, bir gün eldeki imkanları gidince yine eski dostlarının yanında teselli arayan çok insan gördüm…

 

Yani; yanisi şu, insan nefsi çok köftehordur… Hayat ise bir anafordur… İkisine de kapılmamak, dikkatli olmak gerek... Zira, insan nerede olursa olsun insanlık değerini korumayı bilmeli... Yükseğe de çıksa, aşağılarda da kalsa… Sarayda da çadırda da olsa… Mevkii “sorumlulukları” değiştirmeli, “erdemleri” değil… Belki de demeye çalıştığımız budur…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.