Yeni Türkiye kurulurken...

Tarihî bir süreçten geçiyoruz... Tarihin yapılmakta olduğu bir dönemecin tam orta yerindeyiz: Türkiye, asırlık uykusundan uyanmak üzere...

Modernleşme tarihimizde, dünya tarihinde yoktuk biz. Dünya tarihinin yapılmasında, öncesinde olduğu gibi, belirleyici, yön tayin edici roller oynayamadık.

Bizi modernleştirdiğini söyleyenler, bizi içimize kapattıklarını, birbirimize düşürdüklerini, tarih yapacak yaratıcı ruhumuzu ve kurucu irademizi yerle bir ettiklerini, bizi körkütük bir özenti bataklığının, asalaklığının cenderesine hapsettiklerini, fırlattıklarını göremediler: Tarih yapmış insanlık çapındaki medeniyet iddialarını inkâr etmeye, yok etmeye kalkışan elitler, başkalarının yüzyıllarca mücadele, emek, kan teri ve kan dökerek geliştirdikleri formülleri buraya montelemekle, taklit etmekle bir arpa boyu bile yol alamayacağımızı, başkalarını taklit etmekle nesneleşeceğimizi, başkalarının ürettiklerini tepe tepe tüketen asalaklar hâline geleceğimizi, ruhumuzu ve varlığımızı bile yitirme tehlikesiyle karşı karşıya kalacağımızı, bütün bunların bu ülkenin tarihî derinliğini yerle bir edeceğini, kültürel omurgasını, herkesin, her inançtan, felsefeden insanın altında yaşamaktan, nefes alıp veriyor olmaktan son derece memnun, mesud ve mesrur olduklarını açıkça dillendirdikleri o asûde medeniyet gökkubbemizi çökerteceğini ve bizi birbirimize düşürmekten başka hiçbir işe yarayamayacağını idrak edemediler.

Ama artık bizi birbirimize düşüren şeyin ne olduğunu farketmiş durumdayız: Ruhunu, iddialarını, varoluş nedenlerini yitiren bir toplum, birbirine düşmekten ve başkalarının dümen suyuna gitmekten, başkalarının belirlediği tarihte oraya buraya sürüklenmekten, tarih yapmak yerine tarihte tatil yapmaktan başka bir şey yapamaz/dı.

Modernleşme tarihimizde ilk defa, milletin özneleşmeye başladığı, sesinin ve iradesinin meyveye durabileceği, meyvelerini sunabileceği yeni Türkiye'nin, gerçek, yaşayan, iç sorunlarıyla boğuşmaktan kurtulabilmiş, yeniden tarihî yürüyüşüne soyunabilecek özgüveni, istikrarı, ufku ve umudu yakalamış bir Türkiye'nin doğuşuna tanık oluyoruz...

Bu gerçeği en iyi görebilecek milletlerin başında İngilizler gelir. O yüzden İngiliz başbakanı Cameron'un "dünyanın gelecek 50 yılında Türkiye'nin anahtar güçlerden biri olacağını" söylemesini sadece İngiliz pohpohlaması olarak düşünmek yanlıştır.

Türkiye, asırlık yanlışlıklarını farketme, gözden geçirme ve onarma; entelektüel, kültürel ve sosyal bünyemizi içten içe kemiren tedavisi imkânsız sanılan hastalıklarını, yaralarını sarma istidatlarına sahip olduğunu bütün dünyaya gösteriyor artık.

İçerden ve dışarıdan estirilen bütün terör havalarını, varlıklarını ve güçlerini krize, kaosa ve iç çatışmaya bağlayan zavallıların ülkedeki havayı bir anda terörize eden, militarize eden, şiddetle dolduran söylemlerini ve eylemlerini, ancak tarih yapmış, insanlık tarihinin yapılmasında belirleyici, anahtar roller oynamış bir medeniyetin çocuklarından beklenebilecek bir özgüvenle, medeniyet kurucu bir milletin engin ve derinlikli kültürel bilinçaltıyla, refleksleriyle ülkeyi Batı'daki büyük dönüşüm anlarında gördüğümüz gibi büyük iç savaşların, kanlı başkaldırıların herkesi yok edici terör ve çatışma ortamlarına sürüklemeden sabırla, metanetle, basiretle ve ferasetle püskürtebileceğimizi bütün dünya âleme gösterebiliyoruz artık.

Milletin saadetini ve selametini değil, yalnızca kendi süflî, geçici, sığ çıkarlarını düşünen bir avuç azınlık, azgınlığını, kışkırtıcılığını, ülkeyi kaos ortamına sürükleme tersi dönmüş ahmaklığını göstermeye devam etse de, artık Türkiye, yitirdiği rotasına, yok edilen maddî ve manevî gücüne, bizi yeniden özneleştirecek, yeniden insanlığın son adası kılacak derûnî özgüvenine kavuşmak üzere olduğunu gösteriyor artık.

Asırlarca susuzluğumuzu gideren, kanaatkârlığımızı, fedakârlığımızı, hakperestliğimizi, adalete ve hakkaniyete düşkünlüğümüzü, her türlü haksızlığa karşı ilkin bizim öne çıkmamızı, insanlığın önüne örülen duvarları ilkin bizim yıkmamızı mümkün kılan o gürül gürül akan nehir yeniden yatağını bulmak üzere... medeniyetimizin özsuyu olan o herkesi kanatlandırıcı ruh, yeniden insanlığa diriliş ve varoluş suru üflemek üzere...

Son askerî şûrâ toplantısında gösterdikleri metin ve basiret dolu duruşları ve tavırlarının da gösterdiği gibi, Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül'ün ve Başbakanımız Tayyip Erdoğan'ın bu süreçte tarihin akışını değiştiren roller üstlendiklerini ancak yarın olduğunda daha iyi idrak ve takdir edebileceğiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar