Burası Türkiye

Dün herkes nefesini tutmuş Anayasa Mahkemesi'nden çıkacak sonucu bekliyordu. Meclis'ten 411 'kabul oyu' ile geçmiş, eğitim özgürlüğünü biraz daha pekiştiren, anayasanın iki maddesinde (10 ve 42) gerçekleştirilen değişikliklerle ilgili CHP bir başvuruda bulunmuştu. Anayasa Mahkemesi'nin 11 üyesi, CHP'nin yaptığı başvuruyu her mülahazaya kulak tıkayıp reddederse bir türlü, görev alanında görürse birkaç türlü sonuç çıkması bekleniyordu da heyecan ondandı.

Sonunda verilen kararı öğrendiniz: Anayasa Mahkemesi CHP'nin başvurusundan yana tavır aldı ve Meclis'ten çıkan anayasa değişikliklerini bütünüyle reddetti. Uygulama açısından da, Meclis'in üniversitelerde başörtüsü yasağını sona erdirme amacıyla gerçekleştirdiği anayasa değişikliğini yapılmamış saydı Anayasa Mahkemesi...

Mahkemeler hukuk alanına giren konularla meşgul olan kurumlardır. Hukuk ise normlardan oluşur. Bireyin diğer bireylerle, tüzel kişiliklerle ve devletle olan ilişkilerini düzenlemek hukukun alanına girer. Bu sebeple de ihtilâfları asgariye indirecek biçimde oluşur normlar.

Anayasa Mahkemesi yargı kurumları arasında en şanslısıdır; çünkü doğrudan temel metin olan anayasayla sınırlıdır görev alanı. Meclis'ten çıkan yasaların ve içtüzüğün anayasaya uygunluğu açısından denetimini yapar Anayasa Mahkemesi. Anayasayı yapanlar anayasa değişikliklerini mahkemenin denetim görevi dışında tutmayı uygun görmüşlerdir.

Görülüyor ki, ortada, aslında bu denli heyecanlanmayı gerektirecek bir durum söz konusu değildi. CHP'nin başvurusu Meclis'ten 414 oyla çıkan anayasa değişiklikleriyle ilgili; yani Anayasa Mahkemesi'nin görev alanına girmeyen bir konuda.

Ancak burası Türkiye ve Anayasa Mahkemesi de Türkiye'nin bir yargı kurumu. Anayasada açıkça denetim alanı dışında bırakılmış bir konuda olmasına rağmen, Anayasa Mahkemesi, CHP'nin başvurusunu görüşmeye değer buldu. Raportörün anayasanın ilgili maddesindeki kısıtlamayı göz önünde tutarak başvurunun reddini talep etmesi heyecanı arttırma dışında bir öneme sahip değildi. Sonuçta, Anayasa Mahkemesi üyeleri, yalnızca kendi vicdanlarına göre karar veren bir heyet.

Sorun da bu noktada başlıyor zaten. Temyizi mümkün olmayan bir karar alıyor Anayasa Mahkemesi; daha önceki benzer kararlarına Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de itiraz etmedi. Türbanla ilgili önceki kararlarını da AİHM tasdik etmişti Anayasa Mahkemesi'nin... Cumhurbaşkanı seçimini zorlaştıran 367 kararını da 'vicdanlarına göre' vermişti üyeler; ancak kendileri dışındaki vicdanları titreterek...

Son kararıyla, anayasa değişikliğini esastan görüşüp Meclis'in bir ihtilafı ortadan kaldırma çabasını boşa çıkardı yüksek mahkeme. Üzerinde durması gereken iki nokta daha vardı: Değişiklikler CHP dışında Meclis'te grubu bulunan bütün partilerin katılımıyla gerçekleştirilmişti; bu bir. Bir de, her ne kadar değişiklikler 'başörtüsü/türban' tartışmaları eşliğinde gerçekleştirilmiş olsa da, değişen maddelerle yalnızca temel hak ve özgürlükler biraz daha pekiştirilmişti.

Buna rağmen, Anayasa Mahkemesi, Meclis'e yansıyan iradeyi ve yasa koyucunun nezaketini hiçe sayıp hukukun sınırlarını da zorlayan bir karar verebildi.

Arkasında geniş bir halk desteği bulunan bir konuda yapılmış ve zaten var olan temel hakları biraz daha vurgulayan bir değişikliği yapılmamış sayarak üniversitelerde başörtüsü serbestliğinin önünü kesti Anayasa Mahkemesi; bunu yapmak için de anayasada kendisi için çizilmiş sınırları genişletti. YÖK Yasası'nda üniversitelerde kılık kıyafeti serbest bırakan bir madde (geçici 17. madde) var, ama yasak devam ediyor. Anayasa değişikliklerini esastan denetleyemeyeceği anayasada açıkça yazıldığı halde, yüksek mahkeme tam da bunu yapmış oldu.

Söz herhalde bitmiş sayılmaz, ama sözün fazla bir anlam taşımadığı bir noktada olduğumuz kesin.

Önceki ve Sonraki Yazılar