Mehmet Salih Akdoğan

İnna lillah ve inna ileyhirraciun

Cuma günü sabah erkenden aradı, Süleyman.

“Salih” dedi.

Lafın ardını getiremiyordu, sesi çok kötüydü.

Boğazındaki düğümlenmeden her şey anlaşılıyordu.

Sanki yüreğime bir anda bir loğ taşı çöktü.

Yakışmasa da, lafın ardından geleni anlamıştım.

“Bu gece 3’e doğru”

Artık kelimeler sesini yitirmişti.

Kim ne diyebilir ki.

Hangi kelime, hangi cesaretle ses bulabilir ki, dudaklarda.

Acıya merhem olabilecek bir söz var mı ki.

Yüreğin dayanma gücünü, kim sınırsız bilmiş ki.

 

Artık gerisi rutindi: Yola çıkacaktı, Trabzon’a gidecekti, oradaki arkadaşlar karşılayacaktı. Otopsi. Geri dönüş. Katmerleşen acılar.

Bundan sonra; yapılanlar, söylenenler, acılar, sevinçler… Her şey artık Salih’in gıyabındaydı. Salih bundan böyle, onların hiçbirinde değildi. Oradan çıkmış başka başka dünyaların adamı olmuştu, Salih.

Salih bizlerden uzaklaşmış; bizleri, onu sevenleri terk etmişti.

 

Babamın ölümüyle, öğrenmiştim; ölenin yaşını sormamayı. Her ölümün erken ölüm olduğunu tatmıştım. Ama…

Ama işte, Salih’inki…

1981 doğumluydu. Biri 4 yaşında, diğeri 4 aylık iki yavrusu vardı.

Çocuklarına mirası yetimlikti. O da babasından almıştı yetimliğini. Daha 6 yaşındayken kaybetmişti babasını; bir trafik kazası sonrası.

Altı kişilik ailenin reisiydi Salih: Annesi, iki bekâr kardeşi, eşi ve çocukları.

Salih, kalabalık ailenin sorumluluğunda boğulmadı.

İnandığı değerler adına; Salih, her yerdeydi: sendikada, partide, vakıfta, dernekte, cemaatte, cemiyette.

Daha stajyer öğretmenken 2003 yılında Eğitim-Bir-Sen’in Ağrı Şubesinde yerini aldı.

Ağrı’da 4 kez şube başkanı değişti, ama Salih hiç değişmedi. Hep teşkilatlanma sekreteri oldu. Sendikanın her işine koştu. Her yerinde var oldu.

Salih Sendikanın yoğunluğunda da boğulmadı.

Salih, İHH adına Ağrı’da sorumluluk üstlenmişti.

Yoksula, yoksuna yardım için, kendi yokluklarına aldırmadan, oradaydı.

Salih, başkalarını da dürüstlüğe, doğruluğa, hakkaniyete çağırmak adına Tüketiciler Birliği’ni Ağrı’da temsil ediyordu.

Salih’de zaman bereketliydi: Genç Sivilleri de Ağrı’da organize eden oydu.

Hülasa, “Kim var” diye seslenilince sağına, soluna bakmadan “Ben varım” diyenlerden.

 

Cenazesine katılmak nasip olmadı. Balıkesir’deydim.

Arkadaşlar; “Bu yaşta, bu kadar geniş bir sevgi halesini nasıl oluşturdu.” Diyorlar. “Her kesimden binlerce insan koştu cenazesine. Son anında da öğretmen olup, hayat hakkında verdi son dersini, cenaze merasimiyle.” Dostların şahadetleri bunun üzerinden oldu.

 

Salih; hareketli, sevecen, neşeli biriydi.

Ancak son görüşmemizde neşesi yoktu: “Biraz rahatsızım, doktora gideceğim” demişti. Sendika’dan şoför arkadaşla, Şube başkanımız Süleyman bey Çukurambar’da doktorunu tanıdıkları bir hastaneye götürdüler. Dönüşü, moralliydi.  Doktor, “korkulacak bir şey yok” demiş.

Biz durumunun bu ciddiyette olduğunu hiç aklımıza getirmedik.

Sıradan bir rahatsızlık olarak bildik. Ötesini nasıl düşünebilirdik ki. “Önden giden” diğerleri gibi, Salih de zaten bu tür düşüncelere fırsat tanımadı. Onlar, “önden gidenler” kendilerinden ne zaman bahis açtılar ki.

 

Hedefinde İslami duyarlılıkları olan kişilerle bir “Kürt çalıştayı” veya “Kürt Konferansı” düzenlemek vardı. “Ümmetin bir parçası Marksistlere peşkeş çekiliyor” diyordu. Müslümanların bu konuda, yeterince sorumluluk üstlenmediğine inanıyordu. O, o bölgede yaşananlara; bir ırkın değil, bir ümmetin meselesi olarak bakıyordu.

Son telefon mesajını, ‘Özgün Duruş’taki “ Kürt Kemalizmi” yazım üzerine ölümünden 5 gün önce Pazar günü göndermişti. “Yerinde tespitler” demiş, dua etmişti. Heyhat…

Salih, okuyordu, araştırıyordu. İnterneti iyi kullananlardandı. Beğendiği yazıları, sayfaları dostlarıyla paylaşıyordu.

 

Doğrucuydu. Mertti. Kibirden arınmış bir gururun sahibiydi.

Yanlış gördüğünü kırmadan, dökmeden paylaşmasını biliyordu.

Süleyman telefonda ağlayarak, “Ben gerçek muhalefetimi kaybettim.” Diyordu. “Yönetim kurulu toplantılarında bütün yanlışlarımız, eksiklerimiz Salih'in dilinden vücut bulurdu. Onun dile getirdiğinin; gerçek yanlış, gerçek eksiklik olduğunu bilirdik. Çünkü bizi, yaptığında, söylediğinde; bir art niyetinin olmadığına inandırmıştı.” diye ekliyordu.

“Onun muhalefeti olmadan sendikacılık nasıl yapılabilir ki” diye ahlanıyordu.

Ağrı’dan dostlar, Salih’in bu muhalefet anlayışının rastgelelik içerisinde değil, “ Kendi içerisinde muhalefetini barındırmayan yapıların, bir çürümeyle yüz yüze gelmesinin kaçınılmaz olduğu” bilinciyle gerçekleştirdiğini ve bunu da sürekli dile getirdiğini söylediler.

 

Evet; Bundan sonra söylenecek sözler…

Bir güzel insan yaşadı bu dünyada.

Bir güzel insan, güzel bir ölümle göçtü bu dünyadan.

Rabbim sevenlerine sabır ihsan eylesin.

Mekânın cennet olsun kardeşim.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.