Türkçe Ezan ve Aşk-ı Memnu Arasındaki Tarihî Bağıntı

Bin yıllık ulu bir çınarın dâhi kökleriyle bağlantısı kesildiğinde, o çınar artık ulu bir çınar değil; kütüktür.

Milletler de böyledir. Eğer siz bir milletin kökleriyle olan bağlarını, yani tarihi ve kültürüyle olan bağlarını yok ederseniz, o milletin tarih sahnesinde özbenliğiyle kalabilmesi mümkün olmayacaktır.

Bu kısa girizgâhtan sonra şu sonuca ulaşabiliriz:

 Bir kültürü yok etmek istiyorsanız, işe o kültürün dilini ve dînini değiştirmekle başlamalısınız.

Bu memleket de bu senaryoyu yaşadı. Bir avuç seçkin azınlık tarafından toplumsal bir mühendislik projesine maruz bırakıldı.

Zira bu millet nasıl yaşaması gerektiğine karar verecek kapasitede olmadığı (!) için bu seçkin azınlık, milletin ne giymesi gerektiğine, nasıl konuşması gerektiğine, hangi alfabeyi kullanması gerektiğine, hangi ölçüleri kullanması gerektiğine … karar verdi.

Ve toplumsal mühendislik projesi sahnelenmeye başladı.

Bu projeden, inanç sisteminin de nasibini alması kaçınılmazdı.

Bir gecede okuma yazma oranı sıfırlanan ve dedesinin mezar taşını bile okuyamaz hale getirilen mazlum milletimizin önüne bir de Türkçe Ezan safsatası getirildi.


Bu safsata millete dayatılmadan önce dinen câiz olup olmadığı konusunda, sistem sözcüsü din (!) adamları tarafından “câizdir” fetvası alınarak meşruiyetinin sağlanması da ihmal edilmedi.


1932 yılında uygulamaya geçirilen ve 18 yıl boyunca devam eden bu safsata, Anadolu’ nun en ücra köylerinde bile jandarmalar eşliğinde uygulandı. Uygulamaya karşı çıkanlara gerici, yobaz, irticacı yaftaları vurularak en ağır şekilde hadleri bildirildi.


  Hafız Burhan, Sadettin Kaynak, Hafız Nuri gibi dönemin önemli (!) hafızlarının bulunduğu bir komisyon tarafından Türkçe’ ye çevirisi yapılan modern (!) ezan metnindeki bir ayrıntı, aslında yapılanların amacının üzüm yemek olmadığını  ve proje sahiplerinin iddialarında ne kadar tutarsız olduklarını çok net bir şekilde ortaya koymaktadır.


Meşhur komisyonca kabul edilen metin aynen şöyle:


"Tanrı uludur; Tanrı uludur.
Şüphesiz bilirim, bildiririm:
Tanrı' dan başka yoktur tapacak,
Şüphesiz bilirim, bildiririm.
Tanrı' nın elçisidir Muhammed
Haydin namaza, haydin namaza
Haydin felâha, Haydin felâha
Namaz uykudan hayırlıdır.
Tanrı uludur; Tanrı uludur
Tanrı' dan başka yoktur tapacak "


Çevirisi yapılan metinde Türkçe’ ye çevrilmeyen tek kelimenin, Türkçe’ de "kurtuluş" anlamına gelen "felâh" kelimesi olduğunu görüyoruz.

Acaba bu kelime çeviri esnasında gözden kaçmış olabilir mi?

Böyle bir ihtimal iddiası, kargaları bile güldürür kanaatindeyim.

Peki o zaman felâh kelimesi, neden  Kurtuluş olarak çevrilmedi?

Bunun yorumunu siz değerli okuyucularımıza bırakıyor ve projenin günümüze yansıyan aşamalarından bir başkasına temas etmek istiyorum.

Malumunuz, televizyon kanalizasyonlarından birinde bu günlerde hayli revaçta olan ve izlenme rekorları kıran bir dizi var. “Aşk-ı Memnu.”

“Maşallah Kenan kardeşim, gündemdeki dizileri iyi takip ediyorsun” diyen kardeşlerimize, “evimde TV (kanalizasyon kutusu) yok” hatırlatmasını yaptıktan sonra, konumuza birkaç soruyla devam edelim.

Acaba, 1900’ lü yıllarda Halid Ziya’ nın kaleme aldığı ve Türkçe’ ye “ahlâksız aşk, yasak aşk” olarak çevirebileceğimiz Aşk-ı Memnu, neden Türkçe’ ye çevrilmemiştir?

Dahası neden hâlâ Türkçe' ye çevrilmeme konusunda gayret gösterilmektedir?

Bu iki çeviri konusu arasındaki benzerlik başka bir tutarsızlık eseri midir? Ya da bağcıyı dövme tekniklerinden biri midir?

Bu soruların yorumlarını da siz değerli okurlarımıza bırakarak, "Ben Osmanlıyım” adlı  şiirimin ilk iki beyitiyle sözlerimi nihayete erdiriyorum.

Koparılmış kökünden bin yıllık ulu çınar,
Mezar taşı okunmaz dedemin mâtemi var.

Ne zaman dağılacak bu toprakların sisi,
Elbet bir gün kesilir, firavunların sesi.

kenanozmen@gmail.com
 

 
  

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.